
Andulasyon, sözcük anlamı itibariyle dalga yaratma, dalgalanım anlamı- na gelen “ondülasyon” sözcüğünden türetilmiştir. Andulasyon terapisi; organizmanın korunma sistemlerini ve hücre gelişimini destekleyen, geniş bir frekans alanında dokularda biyolojik rezonans titreşimleri üreten, mekanik vibrasyon ile kızılötesi derin ısının kombinasyonundan oluşan yeni jenerasyon, biyofiziksel bir bütüncül terapi yöntemidir. Bu yeni teknoloji, bilim insanları, farklı alanlardan akademisyenler, spor tıbbı uzmanları ve hekimlerin ortak çalışmaları ile geliştirilmiştir.
* Andulasyon, vücutta bulunan bütün sıvıların salınımını (osilasyonunu) sağlar.
* Andulasyon, otojen sağlık kaynakları (kendi kendini iyileştirme mekanizmaları) ile kan ve lenf dolaşımının aktivasyonu için çok etkili bir yöntemdir.
* Andulasyon yalnızca bir organ veya bir organ sistemi üzerinde etki göstermek yerine, organizmanın önemli fonksiyonlarının üzerinde bütüncül olarak pozitif bir etki sağlar.
* Andulasyon, sağlığın yeniden kazanılması ve sürdürülmesinin temelini oluşturur.
Sağlığımızın devamı için gereken en önemli unsurlardan biri, iyi bir kan dolaşımıdır. Sağlıklı bir kan akışı, hayati fonksiyonların sürdürülebilmesi için son derece önemlidir. Bunun nedeni, sağlığımız için ihtiyaç duyduğumuz herşeyin vücudumuzdaki ilgili bölgelere kan ile taşınmasıdır. Dolaşım sistemi, bütün organları ve dokuları gece gün- düz beslemekle görevlidir. Bir yetişkinin kalbi, dakikada ortalama yetmiş kez atar ki bu da günde 100.800 kalp atışı demektir. Yaklaşık yetmiş yıllık bir yaşam süresince ortalama kalp atışı sayısı 2.5 Milyar’ı bulmaktadır. Kalp kası, vaskü- ler sistem aracılığıyla günde 7.000 litre yılda 2.5 Milyon litreden fazla kan pompalar. Fiziksel ya da zihinsel gerginlik ve yük ile birlikte, bu miktar kısa bir sürede iki katına çıkabilir. Özetlemek gerekirse; kalp, bizlere uzun bir hizmet süresi ve düşük tüketim ile birlikte mümkün olan en yüksek performansı sunar. Kronik hastalıkların ortaya çıkmasında en sık görülen benzerlik, bozulmuş bir kan dolaşımıdır. Kötü bir kan dolaşımı söz konusu ol- duğunda, vücudun pek çok bölgesi, başta oksijen ve enerji üretimi için kullanılan besinler olmak üzere yaşamsal bileşenlerden mahrum kalır. Başlangıçta, hücrelerin, dokuların ve organların fonksiyon kapasitesi düşer. Kan dolaşımı bozukluklarının uzun süre iyileşti- rilemediği ve devam ettiği durumlar tehlikeli, hatta bazen ölümcül olabilmektedir. Bu noktada, maalesef oldukça sık görülen felci örnek olarak gösterebiliriz.
Andulasyon terapisi, kan dolaşımını düzenler, dolayısıyla kan akışını ve kanın viskozitesini iyileştirir. Damar duvarının sağlıklı ve esnek bir şekilde genişleyip daralmasını sağlayarak iltihaplanmaları önlerken, damarları daraltan ve kan akışını bozan plak oluşumunu da engeller, kan basıncını düzenler. Daha iyi bir kan dolaşımı sayesinde başta oksijen ve besinler olmak üzere yaşamsal bileşenler vücudun her noktasına ulaşmış olur. Andulasyon terapisinin vücuda olan etkileri tarafından tetiklenen, damar sağlığı açısından yaşamsal öneme sahip nitrik oksit (NO) salınımı artar, bu da vasküler duvarların durumu için merkezi bir önem taşımaktadır. Buna ek olarak düzenli Andulasyon uygulaması iyi kolesterol (HDL) seviyesini yükseltirken kötü kolesterol (LDL) seviyesini düşürür.
Andulasyon Terapi Sisteminin Kalp ve Dolaşım Sistemine Etkisi
⦿ Kan dolaşımının iyileştirilmesi
⦿ Yüksek kan basıncının düzenlenmesi
⦿ Kan damarlarının daha sağlıklı hale gelmesi
⦿ Sedimentasyon ve CRP değerlerinde azalma
⦿ “İyi” kolesterolün (HDL) artırılması
⦿ “Kötü” kolesterolün (LDL) azaltılması
⦿ Varisli damar oluşumunun azaltılması
Her türlü iyileşme sürecinin hızlandırılması Sonuç olarak “Andulasyon” terapisi ile kan akışı düzenlenmiş ve güçlendirilmiş olup, organizmanın ihtiyaç duyduğu besin öğeleri ve oksijenin biyolojik enerji ATP’nin üretildiği mitokondriye taşınımı daha sağlıklı hale gelir. Böylelikle yaşam yolculuğunu daha canlı ve enerjik sürdürebilme şansımız artar.
Metabolizmanın karmaşık çarkı, sağlığımızın bir diğer yaşamsal unsurunu oluşturmaktadır. Günlük olarak tükettiğimiz katı ve sıvı gıdalar ile vücudumuzun fonksiyonlarını sağlıklı bir şekilde gerçekleştirebilmesi için ihtiyaç duyduğu yakıtı ona sağlarız. Ancak söz konusu gıdalardan faydalanabilmemiz için pek çok biyokimsal işlem de gerekmektedir. Örneğin sindirim işlemi ya da süreci çiğneyip yut- tuğumuz her şeyden gerçek anlamda faydalanabilmemizi sağlayan metabolik basamaklardan biridir. Metabolizmanın dişli kutusunda bulunan sayısız çarkın birbirleriyle olan etkileşimi herhangi bir şekilde bozulduğunda oluşabilecek sonuçları hepimiz kolaylıkla öngörebiliriz. Bu kadar bileşeni ve “çalışanı” olan bu karmaşık sistemin herhangi bir yerinde meydana gelebilecek sorun, organizmanın tamamını etkiler. Hatta metabolik sürecin çalışanlarından biri greve gittiğinde (devre dışı kaldığında), işler daha da karmaşık bir hale gelebilir. Sonuçta metabolizma çarkı, vücudumuzda çok sayıda önemli işlemi aktive etmektedir. Bu işlemler içinde; sindirilme amacıyla besinlerin vücuda alınması ve kullanılması başta gelmektedir. Vücudumuz, bizi hayatta tutan enerjiyi bu besinlerden elde eder. Bunun yanında toksinler ve diğer atık ürünler gibi metabolik ürünlerin atılması da söz konusu metabolik süreçte önemli bir yer tutmaktadır. Yeterli düzeyde aktif olan bir metabolizma, sağlıklı kalmanın veya sağlığın yeniden kazanılmasının temel bir ön koşuludur.
Hücrelerimizin canlılığı ve sağlığı, sağlığımızı kazanmamız ve sağlıklı kalmamızın en büyük teminatıdır. Yaşamın yapı taşları olan hücreler, yüksek derecede verimli, minyatür ve son derece karmaşık fabrikalardır. Yaşamsal faaliyetlerimizin devam etmesi için gereken her şey, gece ve gündüz olmak üzere vücudumuzda bulunan yaklaşık 100 Trilyon (14 sıfırlı bir sayı – 100.000.000.000.000) hücrede gerçekleşmektedir. Andulasyon terapi sistemi, hücre dediğimiz bu minyatür fabrikaların sağlıklı çalışmasını sağlayan biyolojik enerji ATP (adenozin trifosfat) üretimini uyaran elektriksel mikroakımlar üreterek hücre sağlığının korunmasına destek verir. Hücre sağlığının geliştirilmesi bütüncül sağlığımızın en önemli güvencesidir. Bu bağlamda Andulasyon terapisi bir yandan hücre sağlığını geliştirerek öte yandan diğer otojen sağlık kaynaklarının çalışmasını kolaylaştırarak sindirim sisteminin ve metabolizmanın sağlıklı çalışması için gereken zemini oluşturur.
Andulasyon Terapi Sisteminin Metabolizmaya ve Enerji Üretimine Etkisi
⦿ Metabolizmanın yoğun bir şekilde uyarılması
⦿ Visseral/iç organsal yağın (karın bölgesindeki tehlikeli yağ) azaltılması
⦿ ATP üretiminin uyarılması
⦿ Bağırsakların çalıştırılması
⦿ Organlardaki kan dolaşımının uyarılması
⦿ Kolajen üretiminde artış sağlanması
⦿ Sağlıklı doku yapılanması
Sonuç olarak “Andulasyon” ATP (adenozin trifosfat) üretimini uyarmasının yanı sıra 2,5 saatlik yürüyüş ya da 1 saatlik spor sonucu oluşan kazanıma eş değer bütüncül bir fayda sağlar.
Lenfatik sistem, dolaşım sisteminden bağımsız olarak çalışan ve hayat ağacı da denilen vücudumuzun tamamına yayılmış ikinci bir dolaşım sistemidir. Ancak kan dolaşımı, arter (atar damar) ve ven (toplar damar) gibi iletici ve toplayıcı sistemlerden oluşurken, lenfatik sistem tek yönlü bir yol gibi sadece toplama işlemi yapar.
Görevleri;
⦿ Kandan filtrelenip oluşan hücrelerarası sıvıyı tekrar kana taşıyıp dokuların sıvı dengesini korumak,
⦿ İmmün sistemi desteklemek,
⦿ Bağırsaktan yağ asitleri, glikoz ve bazı vitaminleri emerek kana taşımak,
⦿ Doku ve hücrelerdeki atıkları, ölü hücreleri, bakteri ve mikropları, dolaşım sistemi ile taşınamayan büyük protein parçalarını toplayıp makrofajlarla temizleyerek taşımaktır.
“Hücre etrafındaki büyük proteinler neden uzaklaştırılsın ki, protein işte yararlı değil mi?” gibi bir soru akla gelebilir. Büyük proteinler sünger gibi su ve birlikte sodyum emerek hücrelerarası alanı adeta geçilmez bir du- vara dönüştürebilir ve bu durumda hücrenin içine oksijen ve besinlerin girebilmesi mümkün olmaz. Bunun yanısıra “sodyum potasyum pom- pası dediğimiz yaşamsal fizyolojik mekanizmayı” da bozar. Yani, büyük proteinlerin dokular arasından uzaklaştırılması sağlık açısından o kadar önemlidir ki, lenf sisteminin 24 saat dahi çalışmaması metabolik atıklar ve zararlı organizmalar nedeniyle bizi ölüme götürebilir. Sonuç, ekrandaki “game over” yazısı...
Lenf ve kan olmak üzere iki adet dolaşıma sahip olduğumuz gibi, “hayat iplerimiz” de somatik ve vejetatif olmak üzere iki farklı sinir sisteminin elindedir. Bu iki sistemden biri olan vejetatif ya da otonom sinir sistemi özerk bir sistemdir ve işini bize sormadan yapar. Dolaşımdan solunuma, sindirimden boşaltıma bütün yaşamsal fonksiyonları yöneten bu sistemin dengede olması bütüncül sağlığımızın en önemli güvencesidir. Çünkü eğer bu sistem dengesini yitirirse onun kontrol ettiği bütün yaşamsal fonksiyonlarda sorunlar başlar. Dengeli bir otonom sinir sistemini sağlam bina temeline benzetebiliriz. Temelin bozuk olduğu durumlarda oluşabilecek sorunlar binanın çökmesine varabilecek sonuçlar doğurabileceği gibi dengesi bozulan otonom sinir sistemi de çok yönlü ölümcül sorunlara ve hatta ölüme varan sonuçlara neden olabilir. Bütüncül sağlığın en önemli güvencesi olarak kabul edilen otonom sinir sisteminin dengesini en çok bozan unsur da çağın vebası olarak kabul edilen STRES’tir. Bu bağlamda koruyucu hekimlik kavramının da olmazsa olmazıdır “stres yönetimi”. Postmodern insanın en önemli “yetkinliği”nin sanal tehdit ve vehim üretmek olduğu düşünülecek olursa, yaşamımız boyunca bu nedenle oluşan ve yönetemediğimiz streslerle sağlığımızı olumsuz anlamda etkilediğimizi söyleyebiliriz. Yönetemediğimiz uzun süreli streslerimiz arttıkça bütüncül sağlığımızın temel dayanağı olan otonom sinir sistemi de dengesini yitirir.
Ağrı elbette sevimsiz bir şeydir ancak hayatta kalabilmemiz için de gereklidir. Canımızı yakan şey bizim için yaşamsaldır. Asıl sorun bu ağrının uyarıcı fonksiyonunu yitirip yaşamın her anında var olması ve bir türlü bizi terk etmemesidir. Yaşam beklentisinin belirgin bir şekilde arttığı günümüzde sağlıklı ve mutlu yaşlanma hepimizin en büyük önceliği haline geldi. Uzun yaşam yolculuğuna ağrının eşlik etmesi bu yolculuğu tatsız ve çekilmez hale getiren en önemli unsurlardandır. Kalıcı veya şiddetli ağrılar, bir ağrı belleğinin oluşmasına yol açar. Sinir hücrelerimiz oldukça akıllı oyunculardır ve öğrenme konusunda son derece yeteneklidirler. Ancak bazen sinir hücrelerimizin bu öğrenme kapasitesi istenmeyen kronik ağrı gibi sonuçlar da doğurabilir. Sinir sistemindeki toksik bileşenler ve dengesizlikler de aşırı gerginliklere, gerilimlere yol açarak kronik ağrıyı des- tekleyebilir. Şansımıza, kronik ağrı, umutsuz bir çıkmaz sokak olmayıp, doğru bir tedavi ile onu etkin bir şekilde yönetebiliriz. Ancak söz konusu kalıcı ağrıyı birkaç günde etkili bir şekilde dindirmek de çok kolay değildir. Bu şikayetlerin tamamen tarih olması için zamana ihtiyaç vardır. Bu sürenin sonunda ağrı azalmaya başladığında neredeyse yaşama bir sihirli değnekle dokunulmuşçasına etki yaratır ve yüzümüze bir gülümseme katar. Sonuç olarak; “Andulasyon”, ağrı sinyalleri üzerinde nörofizyolojik ve hormonal bir süperempozisyon oluşmasını sağlar. İlk aşamada, negatif ağrı sinyallerine süperempoze olan pozitif sinyaller tetiklenir. Bu süperempozisyon işleminin sonucu olarak beynimiz, artan miktarda pozitif sinyal ve uyarı almaya başlar, işte bu sinyaller ağrının giderilmesini sağlar. İkinci aşamada ise Andulasyon’un düzenli olarak uygulanması, “vücudun doğal ağrı gidericisi” olarak tanımlanan endorfin salınımı sağlar.